Lüfer Mevsimi

Özlem Çadırcı, Lüfer Mevsimi’nde birbirine eklenen öykülerle, okuru yaşamın dipnotlarına bakmaya çağırıyor. Orada kımıldamadan duran geçmişle baş döndüren bir hızla geçen zamanın arasına sıkışıp kalmış aşkları, yalnızlıkları, ölümü ve Allah’ı anlatıyor. İstanbul’dan parçaların işlendiği hikâyelerde; Metin Eloğlu hüznünü, Hulki Aktunç argosunu, Cemil Kavukçu boş vermişliğini göreceksiniz.

Küçük mutluluklarım, imkânsız hayallerimle, yaşadığım bu sıkıcı günleri renklendirmeye çalışıyorum, ne yapayım. Aslında, üniversiteye gitseydim bambaşka bir hayatım olacaktı. Ama evimizin direği ‘’Emekli maaşımla seni Ankara’da okutamam. Zaten topal hâlinle tek başına idare edemezsin sen.’’ deyince, Veterinerlik Fakültesi’ni kazanmama rağmen gidemedim. İçimde ukde kaldı. Beyaz önlüğümle inekleri, atları muayene ettiğim, veteriner Kemal Bey kimliğimle saygı gördüğüm, hayaller kuruyorum sıklıkla. Olduğum kişiyle, olmak istediğim kişi arasındaki uçurum, yiyip bitiriyor beni. Bu köyde yaşayan herkese, en çok da kendime acıyorum. Kobay faresi gibi sıkışıp kalmışız evlerimize. Kurtulmamız imkânsız.

Okumaya devam et

Birtakım Fısıltılar

“Bulunduğum yükseklik içimi ürpertiyor. Bana kocaman bir hiç olduğumu, yokluğumu kimsenin fark etmeyeceğini düşündürüyor.”

Mutlak iyi ve kötü gerçekten var mı?

Tanımlar, sıfatlar, varsayımlar hayatımızda neden bu kadar çok yer kaplıyor?

Doğumun ölümle, günün geceyle, masumiyetin tecrübeyle lekelendiği bir düzende, İnsanoğlunun defolarının, zaaflarının, karanlık taraflarının olması niçin kabul görmüyor?

Tek haklı, en doğru, eşsiz bilge olmak mı yoksa hiçliğini kabullenmek mi erdem?

Birtakım Fısıltılar’ın sayfalarında tanışacağınız karakterler tüm bu soruların cevaplarını Özdemir Asaf’ın Çağrışımlar şiirinden alınan ilhamla yazılan öykülerde bulmaya çalışıyor.

Hemen her mahallede duyulan fısıltılar, bu kez usulca dokuz öykü arasında dolanıyor; dile dökülemeyen duygulardan, çocukluk travmalarının açtığı derin yaralara, ölümün kıyısında gezinen kararlardan, acıyla söylenen sözlere dönüşüp dünyamıza karışıyor.

Birtakım Fısıltılar, yaşamın sert yüzüne, aşkın farklı hallerine, ölümle yaşam arasındaki ince çizgi ile onarılmaz aile sırlarına açılan bir pencereden ulaşıp okuru sarmalayan bir ilk kitap.

Okumaya devam et

Ağdalı Aşklar Anlatıcısı

Sağ elimden oluk oluk kan fışkırıyor. İşaret parmağım ilk boğumundan koptu kopacak, sallanıyor. Kocam gördüğü manzara karşısında beti benzi atmış bir ifade ile kana bulanmış pırasalara gözünü dikmiş, düğüm olmuş sanki ne gıkı çıkıyor ne de hareket edebiliyor. Bense elimden tezgâha, oradan zemine doğru süzülen kırmızılığa bakıp, temizlik için bakkaldan çamaşır suyu istememiz gerektiğini düşünüyorum. Bu pisliği ancak çamaşır suyu paklar. Sevmem kiri pası, her yer düzenli, mum gibi, şıkır şıkır olmalı. Ne de olsa evin düzeni, temizliği kadının namusu sayılır!

Okumaya devam et