Plaza Sufisi

Hayatın; ânı yaşa, kendini şımart, mutlu ol gibi komutlarla da güzelleşmediğini tecrübe ederek gördük. Bize vazedilen hemen hiçbir motto, kalbimize tam dokunmuyor, ruhumuzun kapılarını ardına kadar açmıyor. Çünkü insana değmeyen yapay cümlelere ve sentetik emir kiplerine dolanmış durumdayız.

Her yanımız sosyal mecraların şemsiyesi altında, bir yığın arkadaşla dolup taşarken, nasıl oluyor da kendi başımıza kaldığımızda sızılarımızı dindiremiyoruz? Yaşam koşullarımız eskiye nazaran iyileşmiş ve konfor alanlarımız genişlerken, ne oluyor da çaresiz bir yalnızlık bu kadar şekillendirebiliyor bizleri?

İşte Plaza Sufisi, kadim öğretilerin yol göstermesi ve modern zamanlardaki deneyimleri bir araya getirip gönlü acıkanlara, aşka ve hakikate giderek doymak isteyenlere, yeni bir gönül sofrası kuruyor.

Selcen Gür, tasavvuf ve pozitif psikolojinin aynasında suretleri ve siretleri yeniden tanımlıyor, okuru geniş bir yolculuğa çağırıyor. Bu kitapta, sizlere Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Hacı Bektaş Velî gibi büyük mistik sufiler ve V. E. Frankl, Csikszentmihalyi, M. Seligman, N. LePera, D. Gilbert gibi çağımızın yazarları da eşlik edecek.

Elbette, insanın en uzun seyahati ‘kendinden kendine’ olanıdır, cümlesiyle birlikte…

Okumaya devam et

The Record Button

‘You know we were saying just now, how we lived everything to the full when we were kids, how we felt it in every cell ? So now, I press the record button whenever I enjoy a moment in order to remember it later. I guess this is what they mean by mindfulness in West. Being aware of the moment, grabbing it, staying in it. Doing justice to life, in manner of speaking.’

The Record Button tells the story of women with intertwined secrets trying to define themselves on the journey of life.
As they query love and meaning of life, they are tested by surprises, some nice, other nasty.
Do you resort to lies to cope with intolerable truths ?
Does growing up necessitate passing through the burning circle that is truth ?
When you trip and fall, how do you find the strength to get back up ?
And the real question : Can you risk playing the roles you want instead of accepting what life hands out ?
The Record Button is a fluent first novel about heroines who long to become themselves.

“Milyarlarca insanın parmak izleri bile farklıyken her birimiz için hayatın anlamı aynı olabilir mi?”

İsmin değiştiğinde geçmişin de değişir mi?
Anne olmak, artık kendin olamayacağın anlamına mı gelir?
Dostluk bittiğinde yerine ne geçer?
Aşk mı daha güçlü bir duygudur, hayranlık mı?
Yaşamın sırları ve gölgeleri arasında kendini gerçekleştirmeye çalışan kadınlar; korkuları ve kaygılarına rağmen aşka ve var olma mücadelesine meydan okuyorlar.
Kimi zaman iş dünyasının rekabet dolu dönemeçlerinden geçerek, kimi zaman da “yazının” sağaltıcı ve büyülü yolunda ilerleyerek buluyorlar kendilerini ve birbirlerini.
Sır ve Gölge okuruna her bölümde başka bir bakış açısı sunan, kahramanlarının görünen yaşamlarının ardındaki asıl dünyayı ustalıkla aydınlatan bir ilk roman.

Okumaya devam et

Ses Ver İlham Ver

Birbirimizin hayatına ‘ilham’ vererek dokunmak için bu kitapta bir araya geldik.

Kendi hayatlarımızdan ilham hikâyelerimizi yüreğimizi açarak anlattık.

İstedik ki bizim hikâyelerimiz başkalarına da değsin, umut versin, zihinlerinde ve kalplerinde yeni yollar açsın…

Sadece okuyabilme şansına sahip olanlara değil, görme engelli dostlarımıza da ulaşabilmek için bu kitabı 18. Marka Konferansı’nda ‘sesli kitap’ haline getirip Tara Kitap aracılığı ile hediye edeceğiz.

İlham alacağımız, ilham vereceğimiz hikâyelerimizin çoğalması dileğiyle…

Azra Kohen, Arzu Kaprol, Ahu Yağtu, Anet Mankeoğlu, Arzu Umurdağ, Aslı Pasinli, Aysun Orhan, Ayşe Gardet, Ayşegül Demirağ, Ayşe Tolga, Ayşen Zamanpur, Başak Pelister, Baturay Özden, Berat Efe Parlar, Bilge İnal, Ceren Üçok Cerit, Demet Cengiz, Dilara Gönder, Dilara Mete, Emrah Özsu, Ertuğrul Akyol, Esra Ekmekçi, Ezgi Başaran, Fügen Toksü, Füsun Saka, Gamze Cizreli, Gamze Çuhadaroğlu, Gonca Karakaş, Prof. Dr. Hakan Özyuvacı, Hande Can, Haşmet Işıklı, Hazan Aköz Işık, Kaan Sekban, Levent Erden, Leyla Bilen, Mehtap Utuş, Müge Demirözü Öztürk, Müge Yılmaz Tahtacı, Neslihan Özyükseler, Nilden Bayazıt Postalcı, Nilgün Bakkaloğlu, Orhan Gorbon,Özlem Avcıoğlu, Özlem Cankurtaran, Özlem Çetinkaya, Özlem Kaymaz, Rasim Şişman, Sadettin Saran, Sanem Oktar, Seda Başbuğ, Prof. Dr. Sedefhan Oğuz, Sefa Yamak, Selcen Gür, Serpil Çekin, Simge Sağın, Şah Yaycı, Tanla Özuzun, Timur Doğan, Tuba Demirci, Tuba Torun, Uğur Poyraz, Yaprak Yapsan, Yazgülü Aldoğan, Zeynep Serbest, Zeynep Zor

(Tanıtım Bülteninden)

Kapak Tasarım: Mehmet Turgut

Editör: Dilara Mete

Okumaya devam et

Belirsizliğe Tahammül Sınavı

Hadi ilişkileri geçtim, ertesi sabah saat kaçta evden çıkacağını, metrobüse kaçta binerse vaktinde iş yerinde olacağını, hafta sonu gelecek misafirlere pişireceği yemekler için hangi gün alışverişe gitmesi gerektiğini, büyük çocuğun okulundaki toplantıya katılmak için ufaklığı kime bırakabileceğini ve bunun gibi onlarca şeyi öngöremezse insan şehir hayatını nasıl kotarabilir ki?

Okumaya devam et

Gözlüğünüzü Nereden Aldınız?

Nerden başlasam bilemiyorum, ‘rujunun altına sürdüğü nemlendiricisinden mi’ yoksa güneşlenirken bile sürdüğü ‘yumuşacık kapatıcısının linkini paylaşmayı unuttuğu için dilediği özürden mi’? Ya da devamlı kullandığı küpelerinin yarı yarıya indirime girmiş olmasından mı başlasam? Yok, yok, en iyisi bu ara kafaya takmışolduğunu söylediği ve indirime girmiş diye kış için depoladığıallıklardan başlamalı.

Okumaya devam et

Kadın Mı Erkek Mi?

Güzellik merkezinin bekleme odasındayım. Odada benden başka kırklı yaşlarının sonunda olduğunu tahmin ettiğim bir kadın daha var sadece. Nedense onunla sohbet etmek gelmiyor içimden. İlginç bulmadığım için olabilir mi? Sıradan bir görünümü olduğu için anlatacakları da sıradan olacaktır diye bir önyargım var herhalde.

Okumaya devam et

Ruhumuza İyi Gelenler

Cağaloğlu yokuşundan çıkarken içim pırpır eder. Yokuşu çıkıp sağa döndüğümde okulumu göreceğimi bilirim. Biraz daha ilerlersem Hürriyet Gazetesi’nin o çok sevdiğim eski binasını geçip, yolun sonundan sola döndüğümde Sultanahmet Köftecisi’ni ve meşhur Lale’yi bulacağımı bilmek mutlu eder beni. Çocuklarımla tarihi yarımadada dolanırken Sirkeci’den başlayıp ‘Bak burada trenden inerdik, şuradan vapura biner Kadıköy’e geçerdik, şurada balık ekmek yerdik, bu yokuştaki kırtasiyecilere uğrar öyle okula yürürdük’ diyerek hikayemi anlatabilmek isterim. Böylece benimle, geçmişimle ve yaşadığımız şehirle bir bağ dokunur aramızda.

Okumaya devam et

Hadi Bir De Amuda Kalkayım

Veli olanlarınız bilirler, çocuk anaokuluna başlar başlamaz ilk veli whatsapp grubuna dâhil olursunuz. Yıllar içinde çocuğunuzun sınıfı değiştikçe yeni sınıfın whatsapp grubuna da girersiniz. Ancak eski grupla da bir yıllık geçmişiniz, iyi-kötü bir hukukunuz olduğu için eski whatsapp grubundan çıkmaya çekinirsiniz. Böyle böyle, çocuğunuz büyüdükçe yeni gruplarınız olur, hele bir de ikinci çocuğunuz da okula başlayınca gelsin yeni gruplar. Hem siz artık profesyonel velisiniz, fark eder mi artı bir eksi bir grup?

Okumaya devam et

Kekik Yağı ve Veda

Uzun, çok uzun zamandır elimin gitmediği bir yazı bu. Birkaç satır yazıp ertelediğim, tekrar tekrar dönüp durduğum bir yazı. Veda dedim ama veda edemeyeceğimi de biliyorum.Veda için bir eşitlik gerekir çünkü. En azından aynı dünyada olmak gerekir,ki Figen artık başka bir alemde. Bu dünyanın kelimelerinden biriyle ifade edecek olursak, cennette…

Okumaya devam et

Sizi Neden Tercih Etmeliyim?

Olmadı tabii, zaafım olan ne varsa tadına bakmanın ötesine geçildi. İlk günler ‘Aman tatildeyim’ diye avuttum kendimi, ‘yüzerim yakarım’ mottosuyla yemeye devam ettim. İyi de benim yüzmemden ne olacak, kaç kulaç atacağım ki o açmaları yakacağım. Geçiniz… Sonlara doğru biraz toparladım, yani en azından kızartma ve karbonhidrat yerine bulgura vurdum kendimi. Yedinci gün ise ‘Bugün tatilin son günü zaten, ye canım, n’olacak’ ruh haline girmem sadece beş dakikamı aldı.

Okumaya devam et