Tara Kitap

Haz Girdabı

Girdap emiyor… Tıpası çekilmiş bir küvet gibi… İnsan duygularını, şefkatini, ilgisini, tutkusunu, ömrünü… Geriye bıraktığı buğu, topuklu ayakkabılar, designer kıyafetler, jartiyerler, kokain, antidepresanlar, porno, fetişler, villalar, Michelin yıldızlı morina balıkları ve onlyfans profillerinden oluşmuş bir kara bulut. Tevazu, merhamet, sabır ve fedakarlığın üstüne karabasan gibi çöküp onları boğuyor. Bunlar öyle her gözün göremediği, derinlerdeki bir lağıma gidiyor. Modernitenin bağırsakları... Ama hepimiz kabızız. O hazların kirini asla boşaltamıyoruz. 

Tapındığımız o cam ve metalden müteşekkil, seksi tanrı, modernite; sadece banyodaki değil, her ayna ve ekrandan bizi izliyor. Acaba yeterince bencil ve hırslı mıyız? Bugünkü hedefleri tutturabildik mi? Etrafımızdaki insanlara yeterince güçlü, baskın, ürkütücü, tehlikeli ve alfa gözüktük mü? Değilse hangi YouTube videosu veya kişisel gelişim kitabını okusak daha tırstırıcı bir şeytan olabiliriz? Bu konuda hangi ‘materyalist ilmihaller’den feyz almalıyız hocam? Materyalistiz ama bu tanrının emir ve yasakları konusunda bayağı katıyız. Yeni kafirler ezikler, ‘loser’lar ve betalar. Eski tanrının sisteminde eşref-i mahlukatız diye motive olmuştuk. Şimdiyse ‘sen her şeye değersin’ ve ‘kendini şımartmalısın.’ Bizi gazlayacak bir şey gene bulduk ama burada farklı bir döngü var.  

Hayatımız büyük oranda diğer insanlar tarafından nasıl göründüğümüz üstüne kurulu ama onları içten içe değersiz görüyoruz. İnsan ilişkilerimiz çoğumuzun günlük hayatın nasıl olduğu ile ilgili hiçbir bilgiye sahip olmadığı Avrupa imitasyonu. Yani aslında insanları külfet olarak görüyoruz. Biriyle tanıştığımızda, hangi projeler üstünde çalıştığı, beş yıl sonra kendini nerede gördüğü soruluyor. Birbirimize Linkedin profili gibi hızlıca ve profesyonel bakışla göz gezdirip geçmek bize cool geliyor. Ecnebiler aslında en iyi kendileri özetlemiş: too fast to care society. Önemsemek için fazla hızlı akan toplum. Hookup culture. Hızlı ve sonrasında hemen toplanılıp koştur koştur birbirini WhatsApp’tan bloklayıp ofise yetişilen seks. Doğru ya aşk hırbolar ve ‘Kezban’ların işi. Siz bir ürünsünüz. Adamlar ‘sex market value’ demişler. Seks pazarındaki değerinizi makam, mevki, spor ve bakımla optimize etmek de yeni tanrının farzlarından biri. Farz değilse de en azından influencer’ların sünneti denebilir.  

Yaşlılar zaten ayak bağından başka bir şey değil. Hollanda’da geçen berbat iki yılım sırasında bir Türk’ün dükkanından bir şeyler alırken yanına Hollandalı eşi gelmişti. İkisi de 50’li yaşlardaydı. Sohbet biraz koyulaştıktan sonra kadın bana her yaz Artvin’e gidince çok mutlu olduğunu söylemiş ve açıkçası biraz şaşırmıştım. Ben “Ne iş abi?” deyince anlatmaya başlamıştı: “Ben gelmişim 50 yaşına, Hollanda’da benim yüzüme kim bakar? Bizde çoluk çocuk zaten 18 dedin mi basar gider, kendi hayatını yaşar, kimse de yaşlıya hürmet göstermez. En fazla huzurevinde pinekleyip, günlerinizi geçirirsiniz. Ben Artvin’e gidiyorum, beni ‘gelinimiz’ deyip, baş köşeye oturtuyorlar, hâlimi hatırımı soruyorlar, bana sofra kuruyorlar. Ne yapacağım ki Hollanda’da ben. Burada 40 yaşına gelen insan bitmiştir.”

 Materyalistlere şunu sorup, sorduğumda da ‘örümcek beyinli’ olarak linçe maruz kalmasam olur mu? Materyalizmden bir duamız vardı bizim. Artık insanlık vaktini, gücünü tanrılara harcamayacaktı. Sistemin merkezinde insan olacaktı. “Biz sizin için varız, artık insan mutluluğu tek hedef” denmişti. E o zaman iktisadi seviyesi insanlık tarihinde görülmemiş seviyelere ulaşan, ancak insanların birbirine verecek en az vakti, ilgisi, sevgisi olan toplumları neden siz yarattınız? Hani tanrılara yol verince onun yarattığı boşluğa insan mutluluğu ve huzuru dolacaktı? Neden tarihte görülmemiş eğitim, sağlık hizmetleri, barınma ve asayiş şartlarına sahip toplumlar antidepresan, uyuşturucu ve anlık hazlar olmadan katlanılamayan bir hayat yaşayıp, üstüne bir de bunu bize kastılar? YouTube’da loneliness crisis diye bir arama yapmanızı tavsiye ederim. Çok ciddi bir yalnızlık salgınından bahsediliyor ve bu salgın hep müreffeh kuzey toplumlarında. Kuzey Amerika, Avrupa, Yeni Zelanda, Avustralya, Güney Kore…. Ortadoğu’da, Latin Amerika’da, Afrika’da, Güney Asya’da, Hindistan’da, Hindiçin’de, yani dünyanın ezici çoğunluğunda insanlar arasında çok ciddi bir dayanışma var ve bu bağlar hâlâ çok canlı. Bu toplumlardaki kurumsal yolsuzluk, fırsat eşitsizliği, devlet aygıtının keyfiyeti gibi sorunlara girmeyeceğim çünkü 200 yıldır bunlara giren, gireceği kadar girdi ve bunlar aracılığıyla beyaz medeniyetleri yücelteceği kadar yüceltti. Bir kere de biraz ağız tadıyla gömelim şurada.

Peki Anglosakson efendilerimizin deyimiyle, what’s next? Bundan sonra ne olacak? Elbette ne müneccim ne de dünyayı yönlendiren en üstteki yüzde beşin filan bir parçasıyım. Ama keyifli spekülasyonlar sallayacak kadar sosyoloji bilgim var (ki onu da beyazlardan öğrendik. Yiğidi öldürüp, hakkını da yemiyorum bakın.)

Bence yalnızlığın ve anlamsızlığın hazla telafi edilemeyeceği fikri artık marjinal değil ve zaten giderek daha da mainstream hale gelmeye başladığını fark etmişsinizdir. Ancak büyük şehir insanları her konuda olduğu gibi bence bunda da orta yolcu takılacaklardır. Biraz mistik huzur ve dayanışma verecek ama gündelik hayattaki zevklerden de çok fedakârlık yapmak gerekmeyecek new age dinler zaten var. Şimdi insanların ‘kahrını’ çekmeden yalnızlığa çare arıyoruz. Bence önümüzdeki 100 yıl içinde yapay zekâ kontrolünde sentetik dost ve eşlerimiz olacaktır. Bunların çemkirme, modumuzu düşürme, hesap sorma gibi özellikleri budanmış ve hep maksimum ilgi verenleri gibi, daha yoldan çıkmış, arada aldatan, öyle şeylerden keyif alanlar için karşınızda başkalarıyla sevişenleri de olacaktır. Belki bunların neticede ruhu, nefsi olmadığı için helal olduğu yönünde fetvalar verenler de çıkacaktır. Böyle bir toplumda ‘organik’ insanlarla ilişki yaşamak tuhaf ‘gurme’lerin, ya da eski kafalı ‘Kezban’ların işi olarak görülebilir. Belki Starbucks’larda oturup, bugünün ‘keko’ları gibi, ‘organikler çok seksi ama evlenilmez kanka’ diye yorum yapanlar olacaktır. 

Belki de o yapıya evrilsek ve sürekli birbirimizi kibrimiz, hırsımız ve kinimizle yaralayacağımıza selamı sabahı kesip, robotlara zulmetsek daha iyi olur. Ne dersiniz?

*Yazının görseli yapay zeka ile oluşturulmuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir