Tara Kitap

Ayrılık Acısı Geçer Mi?

‘Ağlamaktan ölünür mü?’ diye soruyor genç kadın…
Ayrılığın yumruğu karnında.
Var böyle bir şey. Ölürcesine ağlayabiliyor insan. Gebere gebere ağlıyor.
Canın acıyor resmen. Fiziksel, yoğun bir acı hissediyorsun. Karnın, kalbin yanıyor. Kemiklerin ezilir gibi oluyor. Nefesin kesilecek sanıyorsun. ‘Ölmek böyle bir şey herhalde’ diyorsun. Ve kahretsin ki, ölmüyorsun. Bir ceza gibi yaşıyorsun. Lanetlenmişçesine, o halde yaşıyorsun.
Sabah oluyor, güneşe bile tahammül edemiyorsun. O kadar anlamsız geliyor ki güneş sana, ‘Ne bu neşe!’ diyorsun. Güneş niye doğuyor ki?
Kuşların sesi bile sinir bozucu oluyor. Yavaş yavaş tüm sesler sana batmaya başlıyor. Acını dindirmek isteyen, seni hayata katmak isteyen arkadaşlarının ‘şefkatli’ sesleri, annenin ‘yanında olmaya çalışan’ sevgi dolu sesi…Her biri seni çıldırtıyor. Hayata katılmak istemiyorsun ki. Gülmek de istemiyorsun. Bırak gülmeyi, nefes alıyor olmak bile zul geliyor sana.
Mümkünse güneş doğmasın, kuşlar ötmesin, kimse seninle konuşmasın, kimse seni hayatın içine çekmeye çalışmasın istiyorsun. ‘Rahat bıraksınlar beni acımla’ diye düşünüyorsun.
Kendi imkansızlığında, kendi kendine ve aşkına ağlamaktan başka bir şey yapmak istemiyorsun. ‘Nafile bu çaba’ diyorsun. Dışarı da çıksan, arkadaşlarını da görsen, deniz manzaralı bir cafede kahve de içsen, sokaklarda da dolaşsan kafanın içi acımaya devam edecek, biliyorsun.
Onların dediklerini bile duymayacaksın ki. O kahveyi içtiğini anlamayacaksın. Havanın güzel olduğunu fark etmeyeceksin. Espri yapacaklar, gülemeyeceksin. Sevgi gösterecekler, alamayacaksın.
‘O’nda yaşıyorsun çünkü. Ve bunu ‘onsuz’ yapıyorsun. Onsuz, ‘o’nda yaşıyorsun. Ruhun ezildikçe eziliyor ‘onsuzluk’ta. Ve bu daha ne kadar sürecek bilmiyorsun. Zaman kavramını çoktan yitirdin çünkü.
Kaç gün oldu yıkanmayalı? Kaç gün oldu gülmeyeli? Kaç gün oldu yeme içmeden kesileli? Kaç gün oldu saçını taramayalı? Kaç gün oldu insan gibi yaşamayalı?
Bilmiyorsun. Umurunda da değil…
Biliyor musun, geçiyor.
İnanılır gibi değil ama geçiyor.
‘Benimki farklı, ben bir daha toparlanamam’ desen de, ‘Böyle bir aşk yok, bu geçmez’ desen de, gebere gebere ağlasan da, ölmekten beter olsan da, en acıklı hikaye senin hikayen olsa da geçiyor.
Buna inanmak imkansız gelse de, geçiyor. Öyle de geçiyor, böyle de geçiyor.
İnanmayacaksın ama, sen bunun geçmesini istemesen de geçiyor.
‘İnsan niye bu acının geçmesini istemesin ki?’ diyenler olabilir. İstemeyen de var. Öylece o halde, o noktada kendi kendine kalıp, küçücük, minicik olup, o acıda yok olmayı istemek de var aşkta…
Bir şey söyleyeyim mi, o da geçiyor.
Senin özel olarak hiçbir şey yapman gerekmiyor, merak etme.
Bunun formülü, reçetesi, taktiği yok.
Yeni hobiler edinmek, arkadaşlarla bol bol dışarı çıkmak, aileyle vakit geçirmek vs bir takım şeyler yapmak tavsiye ediliyor ya, bunlar işe yaramıyor mu? Yarıyor tabii ama bunları yapsan da geçiyor, yapmasan da geçiyor.
Tüm formülleri uygulansan da geçiyor, uygulamasan da geçiyor.
O formülleri uyguladığında daha çabuk geçecek diye bir şey de yok. Ne zaman geçmesi gerekiyorsa o zaman geçiyor.
Hayat, doğru zamanı biliyor. Her şey ne zaman olacaksa o zaman oluyor.
Sen, sadece geçeceğini bil, yeter.
Ve yaşa…
Sana gelmiş madem, yaşa…
Senin o da…

Selcen Gür

Paylaş :

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir