Çocukluk masallarından ergenlikte okunan romantik serilere, Hollywood filmlerinden televizyon dizilerine neredeyse bütün kültür ürünleri bize aşkın hayatımızın merkezinde olması gerektiğini, “doğru kişi”yi bulmanın önemini anlatır. Sindrella, kötü kalpli kız kardeşleri ve üvey annesinin elinden bir prens sayesinde kurtulur; dizilerde erkek kahramanların anneleri oğullarının âşık olduğu kadından hoşlanmazsa türlü entrikalar çevirir, “öteki kadın”lar birilerinin kocalarını ayartmak için hazırda bekler… Liste uzar gider. Şüphesiz ataerkil kültürü içselleştirmiş böyle kadınlar gerçek hayatta da vardır, bunlar uzaydan gelmiş hikâyeler değil. Ama sanki bir şey eksik değil mi?
Sürekli “kadın kadının kurdudur” diyen bu kültürel ortam, kadınların bir yandan birbirleriyle nasıl dayanıştıklarını, aslında “rakip” konumlara itilmelerine rağmen bu tuzağa düşmeyip birbirlerine destek olarak hayatlarındaki zorluklara çıkış kapıları araladıklarını görmezden gelir. Kadın arkadaşlıkların sağaltıcı etkisi üzerine çok fazla şey söylenmez. Oysa bu arkadaşlıklar, yakınlıklar, paylaşımlar içinde bulunduğumuz şiddet dolu ortamla nasıl başa çıkabileceğimize dair çok yararlı reçeteler sunar bize. Kadın, kadının yurdudur aslında.
Psikiyatr M. Scott Peck’in sevgi tanımı, sadece aşk ilişkileri için değil, arkadaşlık ve aile bağları dahil her türlü sevginin nasıl kurulması gerektiğine dair çok güzel bir içgörü sunuyor. Peck’ göre, sevgi “kişinin kendinin veya bir başkasının tinsel gelişimini beslemek amacıyla benliğini genişletme iradesi” olarak tanımlanabilir. Buradan yola çıkarak kadınların birbirlerinin gelişimini beslediği, yollarındaki taşları temizlemelerine yardım ettiği, içlerindeki tomurcuğun çiçek açması için ışık tuttuğu ilişkileri vurgulamak, şüphesiz daha sevgi dolu ve daha şiddetsiz bir dünya için hepimizin ihtiyacı olan şey.
İşte bu yüzden, kadın arkadaşlıklarına, kadın dayanışmasına yer veren birkaç filmi, tam da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesi hatırlatmak, dayanışmanın gücünü yeniden keşfederek “kız kardeşliği” büyütmek istedim. Çok sevdiğim bu filmler umarım sizin için de ilham verici olur sevgili kadınlar.
Viola Davis, Emma Stone ve Octavia Spencer gibi isimlerin rol aldığı 2011 yapımı film, 1960’larda gizli bir yazı projesiyle bir araya gelen ve dönemin ırkçı atmosferinde başlarını belaya sokacak bu projeyle siyahi kadın mücadelesinin medyada nasıl yer alabileceğine dair adım atan kadınların hikâyesini anlatıyor. Birbirlerine verdikleri güç ve geliştirdikleri kız kardeşlikle sessizlik sarmalını yıkan kadınlar, hem ırkçı hem de cinsiyetçi kültüre karşı beraberce mücadele veriyorlar.
Başarılı yönetmen ve oyuncu Greta Gerwig’in baş rolünde oynadığı 2012 yapımı film, 28 yaşındaki Frances’in hayatını yoluna koymaya çalışan her genç kadının yaşadığı bocalamalarını ve hayallerinin peşinde koşmaya çalışırken hep yanında olan arkadaşı Sophie’yle olan dayanışmalarını konu ediniyor. Film, siyah beyaz görselliği ve insanı sorgulamaya iten diyaloglarıyla 20’lerinin sonlarındaki her kadının özdeşlik kurabileceği bir hikâyeye can veriyor.