Tara Kitap

Neden?

Üzülmenin zorunluluğuna kendini inandırmış hasta bir ruh. Sevinmenin büyük bir ihtiyaç olduğunu düşünen karman çorman bir beyin. İşlevini yitirmeye yüz tutmuş yorgun bir kalp. Doğru ile yanlışı ayırt etme özelliğini kaybetmiş hislerim. Her “-Eller yukarıya” denildiğinde teslim olan vicdanım. Nereye gitmesi gerektiğini unutmuş ayaklarım. Kelimelerin suç aleti olan parmaklarım. Hüzünlü şarkıların çaldığı trajik hayatım ve tüm bunlara şahit olan yorgun gözlerim…
Gözlerim uyuyamıyor. Her gece odamın tavanında geçmişim oynuyor. İzlemek istemiyorum.
Silgisiz bir hayat yarattım kendime. İşlevlerimi yerine getiriyorum istemesem de. Yaşıyorum. Yaşarıyorum.
Çocukluğumdan beri bir balık oluyorum her gün susuz bir denizde. Çırpınıyorum. Nefes almak değil ki yaşamak…
Olmadık zamanlarda kızarıvermesi yüzünün, hiç bir zaman salıncaklara sığamama korkusu bazen. Balık zamanlarındaysa solungaçlarına kastedilmesi. En çok da neler olacağını bilememek yaşamak. Yaşamın tanımını bulamamak.
Dünya büyüklüğünde bir cümle kurmak mümkün olsaydı, yaşamı tanımlardım. Ya da belki de bu mümkün olsa bile bunu yapmazdım. Tüm kıtaları gezmeli değil miyim? Tüm havayı solungaçlarıma çekmeli? Tüm denizlerden geçmeli, tüm topraklara ayak basmalı, tüm çiçekleri koklamalı, tüm ten renklerine dokunmalı, her dili konuşmalı, tüm silgisiz hayatlara şahit olmalı değil miyim? Yaşamak bu muydu?
Köyün birindeki bir çoban kadına yaşamanın amacı ne diye sormuştum: “Daha çok davar alıp daha çok para kazanmak.” demişti. Anneme sormuştum: “Çocuklarımın yaşamını sağlamak.” Arkadaşım: “Cennete gitmek.” Kendime de sormuştum; hala soruyorum. Yanıt?
Gözlerimi uyutmalıyım. Ayaklarımı doğru yöne tıpış tıpış yürütmeli, ellerimi mutlu kelimelere alet etmeli, geçmişimi küle dönüştürmeli, kalbimi de muhafaza etmeliyim.
Belki sonra neden yaşadığımı tekrar düşünürüm.

Paylaş :

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir