Uçan Benzinlik ve Post-COVID

Baş ağrıtıcı günlerden biri… Tanımlamak gerekirse, dayanılmaz demek yeterli… Bir çiçeğin gülümsediği o basit ve muazzam vasatın içerisindeyim. Kubbelerin üstünden zıplaya zıplaya bir yerlere varmaya çalışıyorum. Bu varacağım yer asla yeryüzünde değil. Fakat yeryüzüne paralel bir başka düzlem gibi. Kimseciklerin gezinmediği tuhaf ve ıssız bir alan bana ayırılmış gibi. Orada türlü hayallerimi gerçekleştirebilirim. Gerçi yalnız başıma bunu yapmamın bir anlamı olmaz. Etrafa baktım.

Okumaya devam et

Bize Başka Bir “Platform” Gerek

Salgın, bize kendisinden başka bir şeyle meşgul olma fırsatı vermeyecek denli kuvvetle hayatlarımızı tesiri altına aldı. Karantinasız cümle kurmak pek mümkün değil, şu durumda pek gerekli de değil belki. Ama yine de bu süreci nasıl daha yapıcı bir hale getirebiliriz, buradan nasıl insanlık adına olumlu bir kazanımla, bir değişimle çıkabiliriz diye düşünmek de zorundayız. Şu dönemde filmler, hikâyeler, şarkılar, her türlü kültür ürünü bize bu sürece dair olumlu-olumsuz tablolar sunuyor. Bu yazıda Netflix’in yeni yapımı, sosyal medyada çok konuşulan The Platform adlı filmden bahsetmek istiyorum. (Şimdiden spoiler için uyarayım).

Okumaya devam et

Corona ve İnsan

Daha önce hiç görülmemiş, yaşanmamış bir kontrolsüz tehlike ve getirdiği ağır travmayla karşı karşıyayız. Üstelik bireysel, bir gruba ait veya bölgesel değil bu sefer tüm toplumların etkilendiği, kaçacak hiç bir yerin olmadığı olağanüstü kaotik bir durumun içindeyiz.

Okumaya devam et

Korona Güncesi – Tarihe Bir Not

İnanması/alışması güç, her sabah uyandığımda “yine o sürreal rüyalarımdan mı gördüm” dedirten, gün sonunda “vaka sayısı” açıklaması beklediğim, insanların öldüğü ve adı-sanı olmayan birer istatistiğe dönüştüğü, “ellerinizi yıkayın” gibi tuhaf uyarıların yapıldığı, kimseye sarılamadığım, sokakta maskeli/eldivenli, birbirini şüpheyle süzen insanların peydahlandığı, işimi, sıradan özgürlüklerimi özlediğim absürt günler… (gerekliliği tartışılır bilgi: Absürt kelimesi, Latince “absurdum” sözcüğünden geliyor.)

Okumaya devam et

Belirsizliğe Tahammül Sınavı

Hadi ilişkileri geçtim, ertesi sabah saat kaçta evden çıkacağını, metrobüse kaçta binerse vaktinde iş yerinde olacağını, hafta sonu gelecek misafirlere pişireceği yemekler için hangi gün alışverişe gitmesi gerektiğini, büyük çocuğun okulundaki toplantıya katılmak için ufaklığı kime bırakabileceğini ve bunun gibi onlarca şeyi öngöremezse insan şehir hayatını nasıl kotarabilir ki?

Okumaya devam et

Corona Gidene Kadar Evde Ne Yapacağız?

Çin’de başlayan ve hızla tüm dünyaya yayılan Corona Virüsü, ülkemizde de görüldü ve hızla önlemler alınmaya başlandı. Panik yapmadan, ama konunun ciddiyetinin de farkında olarak, risk grubu olan yaşlı, kronik rahatsızlığı olan, kemoterapi gören ya da bir başka hastalık nedeniyle bağışıklık sistemi baskılanmak zorunda olan biri olmasak da, hatta yakınlarımızda bile risk grubunda tanımlanacak birileri bulunmasa da toplum sağlığı için dikkatli olmamız gereken bir süreçteyiz. Bu nedenle mümkün olduğunca evden çıkmamak, kalabalık olabilecek yerlere gitmemek, sosyal hayatımızı askıya almak mecburiyetindeyiz.

Okumaya devam et

“Kadın Kadının Yurdudur” Diyen Filmler

Çocukluk masallarından ergenlikte okunan romantik serilere, Hollywood filmlerinden televizyon dizilerine neredeyse bütün kültür ürünleri bize aşkın hayatımızın merkezinde olması gerektiğini, “doğru kişi”yi bulmanın önemini anlatır. Sindrella, kötü kalpli kız kardeşleri ve üvey annesinin elinden bir prens sayesinde kurtulur; dizilerde erkek kahramanların anneleri oğullarının âşık olduğu kadından hoşlanmazsa türlü entrikalar çevirir, “öteki kadın”lar birilerinin kocalarını ayartmak için hazırda bekler… Liste uzar gider. Şüphesiz ataerkil kültürü içselleştirmiş böyle kadınlar gerçek hayatta da vardır, bunlar uzaydan gelmiş hikâyeler değil. Ama sanki bir şey eksik değil mi?

Okumaya devam et

Aşkın Kanununu Yeniden Yazmanın Zamanı

Geçtiğimiz hafta, 14 Şubat Sevgililer Gününde bütün sosyal medya platformlarından aşka dair güllü dallı, kırmızı kalpli şeyler dökülürken ben de yaklaşık iki buçuk senedir aşk hikâyeleri üzerine çalışan ve doktora tezini yazan bir akademisyen olarak olaya biraz daha sosyolojik bir boyut katmak, biraz da eğlenmek için bir tweet attım.Tweet, popüler kültürün, Hollywood’un ve geleneksel aşk anlatılarının tekrarlayıp durduğu birkaç klişenin tersine çevrilmiş haliydi aslında: “Aşk kutsal değildir, âşık olacağımız insanı seçebiliriz, aşktan kaçmak mümkündür, aşk için ölmek gerekmez, aşk kaderimizde yazılı değildir, aşksız bir ömür geçer, aşk olmadan da hayatın anlamı vardır, aşk bütün sorunların çözümü ve bütün soruların cevabı değildir, aşk biter.”

Okumaya devam et

Kendime Yeni Bir Ben Lazım

Yeni bir yıl, yeni kararlar, yeni başlangıçlar… Bu seneyi daha verimli, daha mutlu, kendinizle daha barışık, isteklerinize daha yaklaşmış olarak tamamlamak sizin elinizde. Bahanelerden kurtulup kendinize yeni bir sayfa açmak istiyorsanız bu yazıda size kılavuzluk edebilecek bir kitaptan bahsedeceğim. Bu küçük kitap, kocaman kapıları açabilecek bir anahtar olacak sizin için.

Okumaya devam et

Kocam Başkasıyla Mesajlaşıyor: Şimdi Ne Yapacağım?

Bir evlilik ne zaman biter? Sevgi bitince mi? Aşk bitince mi? Artık güvenmeyince mi? Bir kere aldatan her zaman aldatır mı? Aşk her şeyi affeder mi? Sanırım bu sorulara bir nefeste kesin cevaplar vermek imkânsız, hatta belki gereksiz de. Çünkü her ilişki, kendi dinamiği içinde farklı bir “anlaşma” barındırıyor ve bütün ilişkiler aynı formülle çalışmıyor. Bu yüzden konu aldatmak/aldatılmak olunca bir rehbere, yapıcı bir çözüme her zamankinden çok ihtiyaç duyuyoruz. Terapist Andrew G. Marshall, Kocam Başkasıyla Mesajlaşıyor’da tam da bu ihtiyaca cevap veriyor.

Okumaya devam et