Karantina Bana Ne Öğretti?

Karantinanın kaçınılmaz yalnızlığı, birçok yalnızla beni başka bir dünyada buluşturuyor. Hepimizin katılmak zorunda kaldığı bir davet gibi. Fakat burada samimiyet de var. Pijamalı, şortlu, pofuduk terlikli filan gelinmiş. Bir “tespit etme” çabasıdır gidiyor. Özgürlüğün kıymetinden, doğanın nefes almasına kadar birçok konuyu ele alıyoruz. Kullandığımız dilin yer yer değiştiğini fark ediyoruz. Örneğin düne kadar hakaret için kullanılırdı ya, “aç köpekler” diye bağırılırdı. Bu kez ne yazık ki gerçekten aç kalıyor köpekler.

Okumaya devam et

Karantina Bana Ne Öğretti?

Temas, temas, temas… İnsanın en temel ihtiyacı. Karanlık bir odada gözlerimiz açsak ilk yapacağımız şey, ellerimizle etrafa dokunmaya çalışmak. Parmak uçlarımız sihirli bizim. Parmak uçlarımızda yaşam enerjimiz. Minicik bir dokunuş yetiyor iki aşık insanı diyar diyar gezdirmeye… Sarılmak desen, en güçlü sakinleştirici. Sözün bittiği yerde sarılmak girer devreye.

Okumaya devam et

Bu Korona Bize Ne Öğretti?

Yüzlerde mimikler de daha belirgin oldu! Karşımdaki Resim Heykel Müzesine eklenen son bir sanat eseri mi yoksa tanıdık mı? Ayırt etmek kolaylaştı. Bir de bunun üstüne maske son trendler arasında girdi. (Aklıma Louis Vuitton için tototlarını yırtan Çinliler geldi.) Ağırlıklı olarak 3 model tespit ettim:

Okumaya devam et

Hayata Kısa Bir Mola

Bu dönemi, bir mola gibi görün, hızlı akan hayatınıza bir mola… Ama ‘Buna ben karar vermedim’ diyebilirsin. Okuldayken teneffüs vaktine de biz karar vermiyoruz, ihtiyacımızın olduğu düşünülerek bu oluşuyor ve zamanla uyumlanıyoruz. Eğer izin verirsen, rahat bırakırsan bedenin, zihnin bu duruma da uyumlanacak. Daha iyi bir sen, daha iyi bir dünya için bir nefes alma molası… Sağlık Bakanlığının uygun gördüğü tüm gerekli önemleri aldıktan sonra bu süreci nasıl geçirmen gerektiği sana kalmış… Aynı ders araları gibi…

Okumaya devam et

Anneme Yazı

Seni varoluşumun bilinçli düzeyinin ilk anlarından bu yana yargıladım. Hiç olumlu bir duygu veya düşünce beslemeyi denemedim. Çünkü öfkeliydim. Nasıl olur da bir anne henüz birkaç günlük bebeğini hiç düşünmeden, ona duyduğu sevgiden güç almadan bu dünyadan göçüp gitmeyi arzu edebilirdi? Üstelik hastaneden eve gelişi birkaç gün olmuşken sırf kendi bunalımlarının içinde kaybolduğu için bunu denemeye kalkardı? Bunu nasıl kabullenebilirdim? Nasıl affedebilirdim?

Okumaya devam et

COVID-19 Günlerinde Sosyal Medya

nsanlığın kendini karantinaya aldığı ve izole hayatlar sürdüğümüz bugünlerde sosyal medya, yalnızlığımızı paylaştığımız bir araç haline geldi. Sosyal mesafe kuralındaki uzaklığımız bizi sosyal medyayla daha da yakınlaştırdı. İnsanlar ev yaşantılarını story paylaşımlarıyla anlık olarak sıkça sergilemeye başladı. Bu aralar sosyal medya hesaplarımızda gördüğümüz mutfakta fazlaca vakit geçirme ve yemekler pişirme, temizlik yapma, dezenfektan ve çamaşır suyu kullanımı, eldiven ve maske içerikli kurallar, kitap okuma, film izleme, virüse karşı nasıl önlemler aldığını gösterme gibi paylaşımlar sosyal medyaya daha çok bağlandığımızın göstergeleri.

Okumaya devam et

Dünyaya Doğmayan Çocuğa

Dünyayı, olduğundan da fazla büyütme çabasındaydı insan. Hâlbuki gerektiği kadar büyüktü. Şimdi bu çabanın kötü bir özeti; insan gözünün göremeyeceği küçüklükte bir tehdit olarak gösterdi kendini. Eskiye döndüremediğimiz bu gereksiz çabanın eserinin korkusuyla evlere kapattık kendimizi. Genişletmek istediğimiz o dünyaya şimdi sadece balkon korkuluklarının ardından bakabiliyoruz. Sözde sicilimiz temiz…

Okumaya devam et

İnsansı İnsan, Virüsümsü Corona

Şu anda tehdit insan için ani olarak ‘’yaşama devamlılık’’tan geldiği için tepkimizi yönetmekte zorlanabiliriz. Ve yaşama devamlılıktan kastım sadece beden olarak hayati risk değil, olmazsa olmaz dediğimiz aile, iş, sosyal yaşamın etkilenmesi de bunun üzerine eklenince durum yönetilmesi daha da zor bir hal alabiliyor. Süreç devam ettikçe yani tehdit devam ettikçe kendimizde daha çok duygu patlaması yaşayabiliriz. Bu gayet normal bir durum. Akıl şu anda hiç deneyimlediği bir olay karşısında adapte olmaya çalışıyor.

Okumaya devam et

Neden?

Üzülmenin zorunluluğuna kendini inandırmış hasta bir ruh. Sevinmenin büyük bir ihtiyaç olduğunu düşünen karman çorman bir beyin. İşlevini yitirmeye yüz tutmuş yorgun bir kalp. Doğru ile yanlışı ayırt etme özelliğini kaybetmiş hislerim. Her “-Eller yukarıya” denildiğinde teslim olan vicdanım. Nereye gitmesi gerektiğini unutmuş ayaklarım. Kelimelerin suç aleti olan parmaklarım. Hüzünlü şarkıların çaldığı trajik hayatım ve tüm bunlara şahit olan yorgun gözlerim…

Okumaya devam et

Ağdalı Aşklar Anlatıcısı

Sağ elimden oluk oluk kan fışkırıyor. İşaret parmağım ilk boğumundan koptu kopacak, sallanıyor. Kocam gördüğü manzara karşısında beti benzi atmış bir ifade ile kana bulanmış pırasalara gözünü dikmiş, düğüm olmuş sanki ne gıkı çıkıyor ne de hareket edebiliyor. Bense elimden tezgâha, oradan zemine doğru süzülen kırmızılığa bakıp, temizlik için bakkaldan çamaşır suyu istememiz gerektiğini düşünüyorum. Bu pisliği ancak çamaşır suyu paklar. Sevmem kiri pası, her yer düzenli, mum gibi, şıkır şıkır olmalı. Ne de olsa evin düzeni, temizliği kadının namusu sayılır!

Okumaya devam et